Kapadokya eski ve diğer adıyla Güzel Atlar Ülkesi… Bölgenin
şüphesi ki en dikkat çeken yanı, ilginç doğal yapısı. Peri Bacaları olarak
adlandırılan bu yapılar, Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü tüflerin milyonlarca yıl
boyunca yağmur
ve rüzgâr tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkmış ve bizlere şimdilerde bu
şahane yerde keşifler yapma imkânı sunmuş.
Konaklama üzerine
Kapadokya’da 2 gün konaklıyorum. Ürgüp ve Göreme’de hem tarihi ve doğal
yapıları hem de bölge çarşısını geziyorum. Benim çarşı olarak bahsettiğim,
bölgede ise Avcılar ismiyle bilinen Göreme Kasabası’nda konaklamak isteyenler
için hem oteller hem de peri bacalarından oluşan evler yer alıyor. Otellerde
yer bulmanız çok zor değil ancak Peri Bacalarında konaklamak istiyorsanız hem
yer bulmanız zorlaşıyor hem de maliyetiniz bir miktar artıyor. Peri Bacaları
bazı bölgelerde yoğunluk gösterse de, gerek Ürgüp’te gerekse Göreme’de kafanızı
çevirdiğiniz her bölgede bu şahane yapılara rastlamanız olası. Kapadokya,
tarihi ve doğal yapıları sayesinde birçok turisti ağırlıyor. Zaman zaman
bölgedeki Japon turistlerin sayısı ise tüm diğer gezicilerin sayısını
geçebiliyor.
Hititlere uzanan tarih
İnsan yerleşimi Paleolitik döneme kadar uzanan bu bölge başta Hititler olmak
üzere ardından pek çok Hristiyan ulusuna ev sahipliği yapmış. Bölgede gezerken
bacaların içine yapılmış pek çok evi de görebiliyorsunuz. Bacaların içine oyulmuş
ev, kilise ve mezar gibi alanların çeşitli özellikleri ve hikâyeleri ise gerek
tur rehberleri gerekse bölgede yer alan tanıtım yazılarıyla açık bir şekilde
anlatılmış. Hem Ürgüp’te hem de Göreme’de sayısı onlarca kilise ve yeraltı
şehirleri bulunuyor. Turla gittiğinizde tüm bu kilise ve yer altı şehirlerini
gezmeniz mümkün değil. Ancak bireysel olarak kendi aracınızla giderseniz 3 gün
içinde dilediğiniz ölçüde tüm bu tarihi mekânları gezebilirsiniz. Ünlü Ihlara
Vadisi de Nevşehir-Ankara asfaltı 58.km üzerinde yer alıyor.
Göreme’de
yer alan Açıkhava Müzesi ise adeta tüm bu tarihi mekânların birer örneklerinin
bir araya gelmiş şekli. Müze içinde giriş itibariyle sırası ile Yemekhane,
Yılanlı Kilise, Karanlık Kilise, Aziz Besil Şapeli, Elmalı Kilise, Çarıklı
Kilise, Aziz Barbara Şapeli, Tokalı Kilise ve Kızlar Manastırı yer alıyor.
36 Yeraltı Şehri
Bölgede
tam sayısı 36 olarak açıklanan her biri bir hayli büyük Yeraltı Şehri
bulunuyor. Bölge halkının tavsiyesi üzerine ben Kaymaklı Yeraltı Şehri’ne
gidiyorum. Yeraltı Şehri’nin büyük ve karışık olması sebebiyle ilerlemek için
kırmızı, çıkış için ise mavi okları takip ediyorsunuz. İlerlediğiniz alan
oldukça dar ve küçük. Alanın büyük çoğunluğunu eğilerek ilerlemek zorundasınız
ve ortalama 1 saat Yeraltı Şehri’nde kalıyorsunuz. Boy ve kilonuz yüksek ise
Kaymaklı Yeraltı Şehri’ne girmenizi önermiyorum. Yeraltı Şehirleri basit olarak
Oda, Koridor, Taş Kapı, Kanal, Havalandırma, Yiyecek Depoları, Su Depoları,
Şarap Mahzenleri ve Kiliselerden oluşuyor. Kaymaklı Yeraltı Şehri ortalama 20
metre derinlikte bulunuyor. Kaymaklı’nın en çok dikkat çeken yapısı ise taş
kapıları. Bu taş kapılar tüm yeraltı şehirlerinde bulunuyor. Tünellere
yerleştirilmiş kapılar yalnızca iç kısımlarından açılıp kapanabiliyor. Taş
kapıların kalınlıklarının 60 cm, boylarının 170 cm, ağırlıklarının ise ortalama
500 kg oluşu gezi boyunca beni oldukça şaşırtan başka bir nokta olarak karşıma
çıkıyor.
Eşsiz bir deneyim: Balon turu
Kapadokya
deyince, Peri Bacaları haricinde akla gelen bir diğer şey ise şüphesiz ki
balonlar. Devasa büyüklükteki bu balonlar ziyaretçilerine eşsiz deneyimler
sunuyor. Eğer bölgeye herhangi bir tur şirketi ile gelmediyseniz, balon
turlarına katılabilmek için bir gün önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor.
Ve bölgeye gittiğiniz 2-3 günlük dönemde balon turu yapabilmeniz için de biraz
şanslı olmanız gerekiyor. Bunun sebebi ise balonların havalanması için doğru rüzgâr
şartı aranması. Eğer o gün doğru rüzgar yoksa, balonlar havalanmıyor.
Benim
balon deneyimim ise sabah saat 5’te otelime gelen tur arabasıyla başlıyor. Çoğunluğunu
Japonların oluşturduğu 12 kişilik bir grupla havalanacağımız balonun olduğu
alana geliyoruz. Balonumuzun şişirilmesi ise saatler süren yorucu bir işlemin
ardından gerçekleşiyor. Bir balonun şişirilmesinde büyük hava araçları ve
ortalama 5 kişinin emeği kullanılıyor. Balonun uçuşa hazır hale gelmesi için
harcanan emeğe şahit olduğunuzda balon turlarının fiyatlarının neden bu kadar
fazla olduğunu da biraz olsun anlayabiliyorsunuz. Benim tura katıldığım
şirketin uçuş fiyatları yabancı turistler için kişi başı 150 Euro, yerli
turistler için ise yine kişi başı 150 TL idi.
Balon
yolculuğumuz 2 saat civarı sürüyor. Uçuş boyunca kaptanımız bizlere hem Türkçe
hem de İngilizce olarak hem uçuş hem de bölge ile alakalı bilgiler veriyor.
Gezmeyi, doğayı ve yeni şeyler keşfetmeyi seven herkesin mutlaka yaşaması
gereken bir deneyim olarak tanımlayabileceğim balon uçuşu ile daha önce karadan
görme imkânı bulduğunuz her yeri bir de havadan keşfediyorsunuz. Balonların
ortalama 10 kişi ile kalktığı düşünüldüğünde havada biraz sıkışık seyahat etmek
zorunda kalıyor olsanız bile, gördüğünüz manzaraların güzelliği size bu olumsuz
ortamı da şüphesiz ki unutturuyor.
Balonun
tekrar yere indirilmesi ise en az havalanması kadar zahmetli bir iş. Balon yere
birkaç kez yaklaşıyor ve tekrar havalanıyor. Bu süreçte karadan bir araç
sürekli bizi takip ediyor. Bunun sebebinin ise aslında balonların ineceği
yerlerin belli olmaması olduğunu sonradan öğreniyorum. Balon aşağı
yaklaştığında rüzgâr şiddetine göre ineceğimiz yere kendi karar veriyor. Yine 5
kişilik bir ekip bizi havadayken, karada bulunan bir araca bağlıyor ve hep
beraber halatlara asılarak aşağı çekiyor. Genelde inişlerin sert olduğunu
bildiğimden biraz telaşlanıyorum ancak şansımıza biz yumuşak bir iniş yaparak,
görevlilerin yardımıyla karaya ayak basıyoruz. İndiğimizde ise kaptanımız bizim
için şampanya patlatıyor ve biz ikramlarımızın tadına bakarken uçuş
sertifikalarımızı dağıtıyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder