9 Nisan 2015 Perşembe

Doğa ve tarihin eşsiz buluşması: Kapadokya




Kapadokya eski ve diğer adıyla Güzel Atlar Ülkesi… Bölgenin şüphesi ki en dikkat çeken yanı, ilginç doğal yapısı. Peri Bacaları olarak adlandırılan bu yapılar, Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü tüflerin milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgâr tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkmış ve bizlere şimdilerde bu şahane yerde keşifler yapma imkânı sunmuş.



Konaklama üzerine

Kapadokya’da 2 gün konaklıyorum. Ürgüp ve Göreme’de hem tarihi ve doğal yapıları hem de bölge çarşısını geziyorum. Benim çarşı olarak bahsettiğim, bölgede ise Avcılar ismiyle bilinen Göreme Kasabası’nda konaklamak isteyenler için hem oteller hem de peri bacalarından oluşan evler yer alıyor. Otellerde yer bulmanız çok zor değil ancak Peri Bacalarında konaklamak istiyorsanız hem yer bulmanız zorlaşıyor hem de maliyetiniz bir miktar artıyor. Peri Bacaları bazı bölgelerde yoğunluk gösterse de, gerek Ürgüp’te gerekse Göreme’de kafanızı çevirdiğiniz her bölgede bu şahane yapılara rastlamanız olası. Kapadokya, tarihi ve doğal yapıları sayesinde birçok turisti ağırlıyor. Zaman zaman bölgedeki Japon turistlerin sayısı ise tüm diğer gezicilerin sayısını geçebiliyor.





Hititlere uzanan tarih

İnsan yerleşimi Paleolitik döneme kadar uzanan bu bölge başta Hititler olmak üzere ardından pek çok Hristiyan ulusuna ev sahipliği yapmış. Bölgede gezerken bacaların içine yapılmış pek çok evi de görebiliyorsunuz. Bacaların içine oyulmuş ev, kilise ve mezar gibi alanların çeşitli özellikleri ve hikâyeleri ise gerek tur rehberleri gerekse bölgede yer alan tanıtım yazılarıyla açık bir şekilde anlatılmış. Hem Ürgüp’te hem de Göreme’de sayısı onlarca kilise ve yeraltı şehirleri bulunuyor. Turla gittiğinizde tüm bu kilise ve yer altı şehirlerini gezmeniz mümkün değil. Ancak bireysel olarak kendi aracınızla giderseniz 3 gün içinde dilediğiniz ölçüde tüm bu tarihi mekânları gezebilirsiniz. Ünlü Ihlara Vadisi de Nevşehir-Ankara asfaltı 58.km üzerinde yer alıyor.




Göreme’de yer alan Açıkhava Müzesi ise adeta tüm bu tarihi mekânların birer örneklerinin bir araya gelmiş şekli. Müze içinde giriş itibariyle sırası ile Yemekhane, Yılanlı Kilise, Karanlık Kilise, Aziz Besil Şapeli, Elmalı Kilise, Çarıklı Kilise, Aziz Barbara Şapeli, Tokalı Kilise ve Kızlar Manastırı yer alıyor.






36 Yeraltı Şehri

Bölgede tam sayısı 36 olarak açıklanan her biri bir hayli büyük Yeraltı Şehri bulunuyor. Bölge halkının tavsiyesi üzerine ben Kaymaklı Yeraltı Şehri’ne gidiyorum. Yeraltı Şehri’nin büyük ve karışık olması sebebiyle ilerlemek için kırmızı, çıkış için ise mavi okları takip ediyorsunuz. İlerlediğiniz alan oldukça dar ve küçük. Alanın büyük çoğunluğunu eğilerek ilerlemek zorundasınız ve ortalama 1 saat Yeraltı Şehri’nde kalıyorsunuz. Boy ve kilonuz yüksek ise Kaymaklı Yeraltı Şehri’ne girmenizi önermiyorum. Yeraltı Şehirleri basit olarak Oda, Koridor, Taş Kapı, Kanal, Havalandırma, Yiyecek Depoları, Su Depoları, Şarap Mahzenleri ve Kiliselerden oluşuyor. Kaymaklı Yeraltı Şehri ortalama 20 metre derinlikte bulunuyor. Kaymaklı’nın en çok dikkat çeken yapısı ise taş kapıları. Bu taş kapılar tüm yeraltı şehirlerinde bulunuyor. Tünellere yerleştirilmiş kapılar yalnızca iç kısımlarından açılıp kapanabiliyor. Taş kapıların kalınlıklarının 60 cm, boylarının 170 cm, ağırlıklarının ise ortalama 500 kg oluşu gezi boyunca beni oldukça şaşırtan başka bir nokta olarak karşıma çıkıyor.



Eşsiz bir deneyim: Balon turu

Kapadokya deyince, Peri Bacaları haricinde akla gelen bir diğer şey ise şüphesiz ki balonlar. Devasa büyüklükteki bu balonlar ziyaretçilerine eşsiz deneyimler sunuyor. Eğer bölgeye herhangi bir tur şirketi ile gelmediyseniz, balon turlarına katılabilmek için bir gün önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Ve bölgeye gittiğiniz 2-3 günlük dönemde balon turu yapabilmeniz için de biraz şanslı olmanız gerekiyor. Bunun sebebi ise balonların havalanması için doğru rüzgâr şartı aranması. Eğer o gün doğru rüzgar yoksa, balonlar havalanmıyor.




Benim balon deneyimim ise sabah saat 5’te otelime gelen tur arabasıyla başlıyor. Çoğunluğunu Japonların oluşturduğu 12 kişilik bir grupla havalanacağımız balonun olduğu alana geliyoruz. Balonumuzun şişirilmesi ise saatler süren yorucu bir işlemin ardından gerçekleşiyor. Bir balonun şişirilmesinde büyük hava araçları ve ortalama 5 kişinin emeği kullanılıyor. Balonun uçuşa hazır hale gelmesi için harcanan emeğe şahit olduğunuzda balon turlarının fiyatlarının neden bu kadar fazla olduğunu da biraz olsun anlayabiliyorsunuz. Benim tura katıldığım şirketin uçuş fiyatları yabancı turistler için kişi başı 150 Euro, yerli turistler için ise yine kişi başı 150 TL idi.





Balon yolculuğumuz 2 saat civarı sürüyor. Uçuş boyunca kaptanımız bizlere hem Türkçe hem de İngilizce olarak hem uçuş hem de bölge ile alakalı bilgiler veriyor. Gezmeyi, doğayı ve yeni şeyler keşfetmeyi seven herkesin mutlaka yaşaması gereken bir deneyim olarak tanımlayabileceğim balon uçuşu ile daha önce karadan görme imkânı bulduğunuz her yeri bir de havadan keşfediyorsunuz. Balonların ortalama 10 kişi ile kalktığı düşünüldüğünde havada biraz sıkışık seyahat etmek zorunda kalıyor olsanız bile, gördüğünüz manzaraların güzelliği size bu olumsuz ortamı da şüphesiz ki unutturuyor.









Balonun tekrar yere indirilmesi ise en az havalanması kadar zahmetli bir iş. Balon yere birkaç kez yaklaşıyor ve tekrar havalanıyor. Bu süreçte karadan bir araç sürekli bizi takip ediyor. Bunun sebebinin ise aslında balonların ineceği yerlerin belli olmaması olduğunu sonradan öğreniyorum. Balon aşağı yaklaştığında rüzgâr şiddetine göre ineceğimiz yere kendi karar veriyor. Yine 5 kişilik bir ekip bizi havadayken, karada bulunan bir araca bağlıyor ve hep beraber halatlara asılarak aşağı çekiyor. Genelde inişlerin sert olduğunu bildiğimden biraz telaşlanıyorum ancak şansımıza biz yumuşak bir iniş yaparak, görevlilerin yardımıyla karaya ayak basıyoruz. İndiğimizde ise kaptanımız bizim için şampanya patlatıyor ve biz ikramlarımızın tadına bakarken uçuş sertifikalarımızı dağıtıyorlar. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder