Kadıköy’ün simgesi, Altıyol’un birleştiği, İstanbulluların
buluşma noktası ve bir efsane Boğa Heykeli… İstanbul'a ilk gidişimde hem gezme imkanı bulduğum, hem de bu imkan dahilinde yolumu kendi başıma bulabilmeyi başardığım ilk yer Kadıköy oluyor. Bana en çok yardımcı olan ise şüphesiz ki Boğa Heykeli. Boğa Heykeli'nin hikayesi ise tahminimden çok daha ilginç çıkıyor. Daha da ilginç olan, heykelin hikayesini sorduğum İstanbullu ve hatta yıllardır Kadıköy'de yaşayan hiç bir arkadaşım aslında bu uzun ve saygıdeğer hikayenin aslını bilmiyor.
Savaş'ın boğası
1800’lü yıllarda, Almanya ve Fransa arasında gidip gelen
küçük bir bölge olan Alsas Loren 1860’larda tekrar Fransa’nın eline geçer.
Fransızlar Almanları dize getirmenin sevinci ile bu bölgeye bir anıt heykel
dikme girişiminde bulunurlar.
O dönem Paris’in en önemli heykeltıraşlarından
biri olan Isidore Bonheure ve T. Roulliard’a proje verilir. Daha çok hayvan
heykelleri yapan bu sanatçılar Fransızların Almanları azgın bir boğa gibi ezip
geçtiğini ima etmesi için bu boğa heykelini yaparlar. Heykel büyük bir
özgüvenle Alsas Loren’e dikildikten birkaç yıl sonra 1870 yılında Almanya
tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Bismark, Alsas Loren için Fransa’ya
savaş açar. Sonuç olarak Almanlar birkaç yılda çok büyük bir ordu toplayıp
Fransa’nın üstüne gider ve Alsas Loren’i de topraklarına katar. Fransa’nın
Almanları korkutması amacıyla dikilen boğa heykelini Almanlar ganimet olarak
alıp başkentlerine götürürler. Yaklaşık kırk yıl Almanya’da kalan heykel nereleri süsledi,
nerelerde o kızgın bakışlarını etrafa savurdu şu an için kesin bir bilgi yok.
Ancak heykel, II. Abdülhamit ile
başlayan ve İttihat ve Terakki Partisi’nin başa geçmesi ile güçlenen
Osmanlı-Alman ilişkileri sırasında Alman imparatoru II. Wilhelm tarafından İttihat
ve Terakki Partisi’nin başındaki Enver Paşa’nın sarayının bahçesine yerleştirilir.
1.Dünya Savaşı’nda Osmanlı-Alman birliğinin timsaline
dönüşen Boğa Heykeli savaş sonunda yenilgimizle ve Enver Paşa’nın yurt dışına
çıkması ile unutulur. 1953 yılında Hilton Oteli’nin yapılmasıyla heykel,
duvarlar ardındaki saraylardan çıkarılıp otelin bahçesine konur.
Alsas Loren'den Kadıköy'e bir uzun yolculuk
Burada da çok uzun durmaz veya durdurulmaz. Harbiye’deki
Lütfi Kırdar Spor Salonu önüne, çevresine ve kendine umarsız bir vaziyette
konur. Kamu ile ilk karşılaşması ve yoğun ilgi görmesi de bu zamana rastlar.
Anlaşılan o ki burada da yeri beğenilmez, Taksim Gezi Parkı’na yerleştirilir. Artık
bir orada bir buradadır. 1969 yılında Taksim Gezi Parkı’ndan alınarak Kadıköy’e
getirilir. Beşiktaş İskelesi’nin arkasındaki eski kaymakamlık binasının önüne
yerleştirilir ama o da olmaz. 1987 yılında nihayet gerçek yerini bulur. Kadıköy
Altıyol. Alsas Loren’den başlayan şanlı şerefli tarihi unutulmuş, belli bir
yeri yurdu olmayan, birkaç senede bir taşınan, fotoğraflarının çekildiği,
üzerine binme girişimlerinin yaşandığı, üzerinin kazınmaya çalışıldığı,
yazıların yazıldığı eğlencelik bir heykel haline dönüştürülür. Halbuki aynı
dökümhaneden çıkmış ve heykeltıraşı Thiebaut tarafından yapılan Emirgan’daki
Sakıp Sabancı’ya ait Atlı Köşk’ün atı ise halinden oldukça memnun Picasso ve
Dali’leri karşılamaktadır. Boğa Heykeli’nin bir diğer kardeşi ise İstanbul
Büyükşehir Belediyesi’nin önünde bulunan Aslan Heykeli’dir.
Bugün Kadıköy’ün kalabalıklığının içinde artık görülemeyecek
bir hal alan boğa heykeli, estetik güzelliğinden bahsedilmeyi bırakın yön
gösterme aracına dönmüştür. Boğa Heykeli’nden sağa veya sola terimleri Kadıköy
Altıyol’da çokça duyabileceğiniz bir cümledir artık. Alsas Loren’in o ürkütücü
canavarı artık yaşlanmış, köklerinden uzaklaştırılmış ama hala eski estetiğini
üzerinde barındıran bir heykel olarak hala başını eğip çevresine selam veriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder